Mood Player

21 Nisan 2015 Salı

Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Gulyabani Üzerine

Merhabayın arkadaşlar. Nasıl gidiyor?

Havalar ısınmaya başladı yavaştan değil mi? Şahsen bir yaz insanı olarak son derece mutlu ve memnunum bu durumdan. Kışı sevmiyorum anasını satayım. Kış gibi kış olmuyor çünkü. Yağmur, çamur ve pislikten ibaret oluyor. O yüzden artık şöyle havalar iyice bir ısınsın da penguenler de artık üşümesin.

Havalar ısınınca ya da off günlerinizde neler yapıyorsunuz bilmiyorum sevgili Romalılar ama bence arada bir de kitap okumalısınız. Zira çok güzel kitaplar oluyor. Tabi tür de önemli nasıl seversiniz, ne seversiniz size kalmış. Şahsen ben korku, gerilim, fantastik, parapsikoloji, polisiye falan filan seviyorum. Mesela aşk romanı seviyor olabilirsiniz. Yok merak etmeyin hiç öyle laf sokmayacağım. Yeter ki kitap okuyun. Konusu falan sizin paşa gönlünüz bilir. Ben bugün başlıktan da anlaşılacağı üzere çok değerli bir kitap üzerinden yürüyeceğim ve hakkında yanlış bilinenleri birazcık ortadan kaldırmaya çalışacağım. Dolayısıyla yavaştan yola koyulalım bakalım.

"Süt Kardeşler" filmini bilirsiniz değil mi? Yeryüzündeki en güzel filmden bahsediyorum. Elbette ki bilirsiniz. Son derece efsane bir kadrosu, bir o kadar da efsane bir konusu vardır. Ama çoğu insan bunun birebir olarak Hüseyin Rahmi Gürpınar'dan alındığını düşünüyor. Şunu belirteyim ki bu durum tamamıyla yanlış. Yani Hüseyin Rahmi'nin "Gulyabani" isimli kitabı film ile tıpatıp aynı değil. Çoğu insan bu gaflette maalesef. Ben şu an yazıyı okuyanlara gaz lambası ışığında gerçekleri göstereceğim. Rahat olunuz o yüzden. Önce yazarımızı daha iyi tanımak, aşinâ olmak açısından kendisinin bir fotoğrafını paylaşalım.


Kendisinin Türk edebiyatı için ne denli önemli bir zât-ı muhterem olduğu konusuna girmeyeceğim. Zira onu da bir zahmet siz araştırın olma mı? Emin olun pişman olmazsınız. Aksine çok da güzel geçer vaktiniz. Şimdi romana inmeye başlayalım birazcık daha.

Bana kalırsa edebiyatımızdaki en iyi korku romanı Gulyabani. Hem de çok açık ara. Daha girişten sarıveriyor sizi hikaye. Tamamen içine çekiyor. Daha da ilerledikçe aklınızı alıyor, zıp zıp zıplatıyor satırlar arasında sizi. Soluksuz okudum gerçekten. Size de şiddetle öneririm. Peki bu son derece güzel roman nasıl ortaya çıkmış dersiniz? Korku romanı yazma fikri nereden belirivermiş çok sevgili Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın kafasında? Açıklayayım. Kendisinin, orta yaşlı bir hanımefendi okuyucusu ile mektuplaşmasından çıkıyor bu fikir. Değişik öyle değil mi sevimsizler? Biraz daha spesifik hâle getireyim de iyice konunun içine çekeyim sizi. Kısa olarak mektuptan bahsedeyim:

"Bey Oğlum!

Romanlarınızı seve seve okuyanlardan biri de benim. Hele bazılarını birkaç defa okudum. Şimdi de canımın en sıkıntılı zamanlarında okur, size dua ederim. Ama darılmayınız, bir iki şikâyetim var. Meşrutiyet ilân edileli beri daha güzel, daha eğlenceli eserler okumaya hazırlanırken iş pek umduğum gibi çıkmadı. Düşünüşümüz değişti. Dilimiz hemen bambaşka bir şey oldu. Alafrangalaştı. İnceldi.Bu değişme az çok sizin eserlerinizde de kendini belli etti. Eski hikayelerinizle yenilerini tasvir, tasarlama ve üslûp bakımından karşılaştırsanız bu farkı siz de görürsünüz. Birçoklarınca belki bu bir ilerleme eseridir. Ama bu konudaki bazı düşüncelerimi açıklamaya müsaade ediniz. Sizin. en büyük gücünüz, uzmanlığınız mahalle karılarını, hele aileler arasındaki çeneleri düşük kocakarıları söyletmektedir. Milli ve gerçek bir felsefeyi bütün çıplaklığıyla satırlarda gösterirsiniz. Serde kocakarılık var. Bendeniz de en çok o çeşit tasvirlerinizden hoşlanır, zevk alırım. İşte sizden bu bilgisiz hanımninelerin sohbetleri çerçevesinde okunacak, yani bu tandır küllerini neşelendirecek bir hikaye yazılmasını rica ediyorum. İşte en büyük ustalığınız bu hikayede görülecektir. Çünkü ya masalı şimdiki romanlar arasında yükseltmek derecesinde bir sanat gösterecek ya da değerini düşürmeden özünü küçültmeden romanı masal derecesinde sadeleştireceksiniz. Konunuz esrarlı cin, peri gariplikleri, yahut bir çarşambakarası, bir dev, bir gulyabani olacak. Olay o kadar meraklandırıcı bir ustalıkla düzenlenecek ki biz hep buna susamış olan kocakarılar hikayenin alt tarafı acaba ne çıkacak diye bekleye bekleye tandır başında titreşeceğiz. Rica bizden, yardım sizden. Baki, çok dualar, övgüler evladım.

Okuyucularınızdan bir hanımnine."

Mektubun kısa hali bu. Hüseyin Rahmi'nin muhteşem cevabını da bir zahmet kitabı alır okursunuz, orada görürsünüz. Ben sadece şu özeti de geçtikten sonra yazıyı bitireceğim. Nedir o özet pos bıyıklı kahya derseniz, şudur; size dedim ki film ile birebir bellemeyin bu romanın konusunu. Evet benzerlikler ama pek tabii. Ama bu öyle Şaban ve Ramazan'nın, yüce kumandanımız Hüsamettin ile maceraları şeklinde değil. Bir kere bizim ana karakterimiz bu romanda, Muhsine Hatun. Kendisinin İstanbul sınırlarında bir ücraya hizmetli olarak götürülmesi üzerine gelişiyor olaylar. Evet bir köşke götürülüyor. Ama filmdeki gibi Büyükada'da değil örneğin. Diyorum ya okudukça çok daha fazla zıtlıklar olduğunu göreceksiniz. Sadece demek istediğim şu sevimsizler, filmi dediğim gibi yeryüzündeki en iyi film. Buna güvenerek kitabı da böyledir diye okumamazlık etmeyiniz. Tabi bunu okumaya niyetli arkadaşlara söylüyorum. Mutlaka bu kitabın dünyasına girmeniz lazım. Öneri benden, uyup uymamak size kalmış.

Son olarak bu roman için TRT tarafından özel olarak hazırlanış son derece harika bir radyo-tiyatrosu var arkadaşlar. Onu da dinlemek ve çok eskilere gitmek isterseniz eğer, şuradan sağ dönüyorsunuz:

https://youtu.be/wAP41qu85-A

Şimdiden iyi dinlemeler.

Haydi görüşürüz!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder