Mood Player

24 Mart 2015 Salı

Life With Louie, Samimiyet ve Andy Anderson Replikleri

Selamlar olsun nostaljiyle yanıp tutuşan insanlar. Yine bugün iki arada bir derede eski şarkılara dadandınız, en sevdiğiniz eski dizilerden 2'şer 3'er dakikalık da olsa kesitler izleyip güldünüz, olmadı derin derin iç geçirip sinek ilacı kamyonetinin arkasından koşuşturduğunuz günleri hatırladınız öyle değil mi? Değil mi dedim? Evet, öyle.

Günlük hayatın koşuşturmacası içinde bazen kendimize masum, samimi ama biraz da eskiye dönük güzellikler aradığımız oluyor zaman zaman. En büyük hakkımız diye düşünüyorum. Sonuçta taşlı, tozlu, dikenli olsa da güzel zamanlardan geldik hepimiz. Eğer biraz olsun içinize bir mayhoşluk, böyle kuru fasulye pilavı gömdükten sonra gelen o güzel rahatlığı verebilmeyi amaçlıyorum. Yine bugün, bunun için uğraş vereceğim. Tabi ki beğenmek zorunda değilsiniz. Şu an bunu söylerken beni tanıyan sevgili dostlarım yüzümün aldığı hali tahmin edeceklerdir. Ehe.

Çoğumuzun hatta dürüst olmak gerekirse aklı başına gelip, kendi tuvaletini kendi yapabilme olgunluğuna ulaşmış her bireyin hayatında önemli bir eğlence aracı vardır. Ne midir? Çizgi filmler tabi ki! Size şu kadar söyleyeyim, hepinizin favori çizgi filminden sıra sıra bahsedeceğim bu blogda. İlla ki o bahsedeceklerim de biri sizin de favoriniz olacaktır. "Aha bu lan valla bu!" dedirteceğim size. Hiç merak etmeyin. Bugün bu hususta ilk sırayı kendi "en"ime ayırmak istedim. Louie Anderson sevgili sevimsizler. Biliyorum ki kendisini antipatik veya itici bulan insan sayısı yeryüzünde pek az. Hele ki o güzel ailesi. Bugün size Life With Louie'den bahsedeceğim. Nasıl, içiniz şimdiden bir kıpırdadı mı? Adnan Bey'in, Bihter'i vurduğu sahnedeki kadar oldunuz mu? Olmadınız mı? Size de yaranılmıyor anasını satayım. Ama olsun, deneyeceğim.

Dediğim gibi hepimizin elbette ki geçmiş dönemlerde favori çizgi filmleri olmuştur. Saat saat sırasını tuttuğumuz, tatil günlerimizde bile uykumuzdan feda ederek televizyonun karşısına kurulduğumuz, kalbimizi çalan ve binbir emek sonucu ortaya çıkan güzel uğraşlar. Şimdi ki gibi 2 animasyonla rezil edilmeyip, öncelikli amacı çocuklara güzel bir hayal gücü hediye etmeyi amaçlayan, kitleleri peşinden koşturanlardan bahsediyorum. Ciddi anlamda düşündüğünüzde yeni nesilin neyi var ki? Abuk subuk bir sürü saçmalık. Ama bize biri kalkıp da "Senin en sevdiğin çizgi filmler hangileriydi yahu Mükremin?" dediği zaman sayacaklarımızı bir düşünsenize...Şirinler'den Sevimli Kahramanlara, Spider-Man'den Ninja Kaplumbağalara, Tsubasa'dan Pokemon'a daha bir yığın muhteşem örnek. Hepsinin de hala dünyada çok ciddi fanları var ve filmleri bile yapıldı. Bu yeni nesile ne yapıldı? Neyse. Onu da anlayan anladı.

Life With Louie 2 Grammy Ödülü kazanmış bir çizgi dizi arkadaşlar. Konuyu iyice deşmeden önce bu önemli detayın aklınızda bir yerde kalmasını istiyorum. Hatta kışın kaban cebinde bulup da mutlu olacağınız bozuk para gibi kalsın istiyorum. Umarım kendimi iyice anlatabilmişimdir. Zira çok güzel irdeleyeceğim bu konuyu sizin için. Çünkü Louie, son derece derine inilmesi gereken, inanılmaz inceleri olan bir karakter. Bu doğrultudaki kurgusuyla da bunca gönüle taht kurmayı başarabilmişti zaten. Sibel Can'ın "Taht kurmuşsun kalbime, en güzel yerindesin" gibi olmasa da kurmuştur yani.

TİPİK BİR TÜRK AİLESİ GİBİ

Evet kahramanımızın bize bu derece sıcak gelmesinin en önemli etkenlerinden biri onun ailesi en şüphesiz. Arkadaş çevresi de böyledir tabi ki. Ama biz önce aileyi birazcık inceleyelim. Tabi ki burada bile sırıtmaya başlayanlarınız olabilir Andy'i düşünerek. Zira kendisi apayrı bir konu, bir antropolojik tezdir. Şöyle bir baktığımız zaman bize sempatik gelen en önemli ayrıntı, bu ailenin oldukça kalabalık oluşu. Mübarekler bizim Kaygısızlar yok mu, aynı onlar gibi. Hepsi aynı anda zıplasa deprem olur. Bir de şöyle bir ufak not düşelim, asıl isim "Louis" olarak geçiyor. Kendi sevimli görünüşündendir ki, "Louie" olarak evrilmiş. İyi de olmuş. Aileye ve çizgi film içerisinde sürekli gözüken karakterleri bir inceleyelim derim ben. Sizin de ne dediğiniz beni ilgilendirmez. O yüzden başlayalım:

Louie Anderson: Esas oğlan, büyük kahraman, kimi zaman aşk adamı, kimi zaman tam bir çılgın

Ora Anderson: Çizgi film dünyasındaki en tatlı, en anaç kadıncağız olabilir bu. İzlerken bile o şefkati size verebiliyor, yumurta şeklinde, tatlı patates aşığı bir tontoncuk

Andrew "Andy" Anderson: İşte hakkında kelimelerin yetmeyeceği, çoğu zaman asabi, ailesinin gözünün içine bakan, her bölümde bize hatırlattığı gibi savaş gazisi, sıklıkla "Bunu duydum!" diye söylenen muhteşem kişilik

Tommy Anderson: küçük bir topaç kadar atılgan, kızıl kafalı, son derece asabi ama bir o kadar tatlı, ölünün götünden pamuğu bile çıkarabilecek olan Louie'nin küçük kardeşi, hatta ailenin en küçüğü

Michael "Mike" Grunwald: Louie'nin en eski ve en yakın kankası, bu arkadaş her grubun içinde bulunan o espirili, fırlama kopillerdendir, burun yapısıyla da Sürmeneli olduğunu düşünüyorum

Jeannie Harper: Louie'nin en büyük aşkı, en büyük sevdası, yılmaz koruyucusu, besleme saçlı kezbanımız

Toddler: Bu da böyle Louie'nin olmasa da olur dediğimiz, okeye dördüncü, kahvede oralet içen tipteki arkadaşı

Glen Glenn: Mahallenin en azılı kabadayısı, bu konuda babasını rol model seçmiş, Louie'e "ovalama saati" ile kabus olan, çoğu zaman onu donundan ağaca asan, anasına çok düşkün şişman Rambo

Bayan Halloren: Loue'nin ilk okulunun psikopat müdiresi, Wisconsin'de Jen Glenn'den sonra en korkulan Yarmagül

Henrieatta Shermann: Andy'nin hakkında methiyeler düzdüğü (anlatacağım), Ora'nın tonton annesi, Louie'nin de nesi oluyor artık siz tahmin edin. Tabi ki eniştesi.

Biber: Loue'nin evcil hayvan diretmesi sonucunda ailenin maddi durumundan ötürü alınabilen japon balığı, cheescake yemeyi çok sever kendisi, bir de çok ağır abidir, akvaryumunun arkasında Selvi Boylum Al Yazmalım afişi durur

Ve Louie ile Tommy hariç 11 çocuk daha. Toplamda 13 çocuk. Yan karakterlere çok fazla girmek istemedim. Bir zahmet izleyin de onları da siz görü, sürpriz olsun. Hem de gülün bir güzel.

Petibörünüzü çaya batırın, devam ediyoruz.

AH O ESKİ YILLAR, BENİ BU AKŞAM AĞLATTILAR

Hikayemiz Wisconsin kasabasında geçmekte. 1960'lı yılların ilk zamanlarında geçiyor. Hatta 1961'de. Günümüze öyle güzel uyarlanmıştır ki, bu zamanı izlediğimiz dönemle karıştıranlar olmuştur. 1994 senesinde bir yılbaşı bölümüyle hayatına başlıyor Life With Louie serisi. Aslında 3 sezon olarak lanse edilse de pek sevgili Louie Anderson ağabeyimiz bu ilk bölümü de sezondan sayıyor ve maceranın 4 sezon sürdüğünü dile getiriyor. O ne derse o. O kadar.

Size ilk açılış sahnesini hatırlatayım hadi:


Vay bee...
Bu sahneden sonra dev cüssesiyle bütün kadrajı kaplayıp bize babasından bahsediyor Louie. Ve burada gerçek halini görüyoruz. Hiç mi hiç görmeyenler var mı? Olabilir. İşi garantiye alalım bir gösterelim.
Bu da bizzat kendisi oluyor
Bu soru işaretini de giderdikten sonra devam edebiliriz. Günümüzde oldukça eski bir zamanda geçiyor bahsettiğim gibi. En güzel tarafı bu dönemi ve şartları bize harika bir şekilde yansıtması. Gerek çevresel gerek sosyal açıdan en ufak bir ayrıntı bile atlanmamış. Örneğin; uzaktan kumanda olmadığı için, bir saniye bir saniye...Şimdi bunu okuyan daha ufak yaşta çocuklar da olabilir. Uzaktan kumanda yokmuş diye şoka girmesin çocuklar. Ama yoktu kardeşlerim. Yaaa işte böyle...(Andy sesi ile)

Örneğime tekrar döneyim. O eski televizyonun kanalını değiştirirken kopuk olan düğmeyi kerpeten ile çevirmesi mesela. Bu çoğumuzun evinde de olmadı mı? Çok ufak bir ayrıntı olarak gözükse de aslında ne denli önemli bir dokunuş. 
Uygulamalı olarak görelim değil mi?
Donut manyağı olan bu güzel esas delikanlımızın hayatı özellikle bizim nesil olmak üzere, defalarca şahit olduğum gibi yaşı büyüklere de son derece kendini sevdirmişti. Gerek karakterlerin mükemmel çizimleri, gerek espriler ama bence en önemli unsurlardan biri de Türkçe yapılan dublajı. Hala ülkemizde dublaj adına yapılmış en iyi işlerden biri olduğunu düşünüyorum. Louie'nin "r" harfini "y" olarak telaffuz etmesi tamamıyla dublajda doğaçlanan bir durum. Ve ekstra bir sevimlilik katıyor duruma. Emin olun orijinalinde böyle bir durum söz konusu değil. Aynı zamanda Louie Anderson, babası Andy'i de seslendiriyor.

Çocuklar için son derece yapmacıksız ve doğal bir ortam sunuyordu Life With Louie. Gerek arkadaşlık gerekse aile ilişkileri son derece samimi, son derece ciğerliydi. Kendi ailelerimizde bile baş gösteren sıkıntılar -ki buna ölümler de dahil- son derece güzel bir şekilde anlatılmıştı. İşte bu bakımdan hiçbir zaman sabit bir kitlesi olmadı Life With Louie'nin. 8 yaşındaki bir çocuk da kendinden çok şey bulabilirdi, 55 yaşında bir insan da. Bu arada ana müzik dahil inanılmaz jazz tonları vardır seri içerisinde.

Okul, öğrenciler, zenginler, fakirler, sıkıntılar, mutluluklar her şey vardı burada. Kadın erken genç yaşlı, küçük büyük ihtiyar, kızlar delikanlıkar ve sevimli çocuklar gibi oldu ama o başka yazıda gelecek. O tadı verirdi ama bu güzel çizgi film. Okuldan dönerken sırtarma sebeplerimden biriydi. İzleyip o modla dışarı fırlayıp akşama kadar koşturmak hoş oluyordu. Aynı zamanda Louie yemekleri çok sevmesinin yanında çok usta da bir aşçıdır. Hani hatırlayan var mıdır o muhteşem pizza olayını. Şöyle bir göstereyim:
Dahiyane değil de ne?
Evet...Evde elektrikler olmadığı için donmuş olan pizzayı bu şekilde ısıtmıştı fırıldak kardeşi ile. Sonra da anne ve babasının yatağında yemişlerdi kendi yataklarını kirletmemek için. Çünkü geliri düşük ailelerde senin olan çok önemlidir. Bir kere ya olur ya da olmaz. Oldukça güzel işlenmiş bir temaydı. Dedik ya başlıkta da, samimiyet. Günümüzün en büyük eksikliği.

Peki biz Louie Anderson ile nasıl tanıştık? Aslında geç tanıştık diyebiliriz. Daha sonraları değineceğim Nickelodeon, 90'ların dünya genelinde en iyi çocuk kanalıydı. Bizi de bir dönem esir etti. Ama 2000'li yıllara girmeden önce bir baktık ki, o hep bastığımız kanaldan yok oluvermiş. Kayıplara karışmış. Yerinde "Fox Kids" diye bir kanal. Daha sonraları "Jetix" olarak devam edecekti. Louie'ye ilk burada merhaba deme fırsatı bulduk. İyi ki de bulmuşuz. Son derece güzel bir karşılaşma oldu. Şahsen, kendi çocuğuma bile izletmek istediğim bir şey bu benim. Sevimsizler. Okuyorsunuz değil mi hepsini? Okuyun.

Ee duygusallık tarafını bırakalım. Hikayeyi de az çok -tabi hiç bilmiyor iseniz- öğrendiniz. İzleyip izlememek size kalmış. Ama artık biraz da yaran kısımlara geçmek istiyorum. Evet, Andy Anderson'a. Dediğim gibi onu anlatmak için kitap yazmak falan lazım herhalde. Ben size sadece az buçuk en sevdiğim repliklerden bahsedeceğim. Savaş gazisi, ailesinin aşığı, tam bir asabi aile babası işte. Yazı da böylelikle bitmiş olacak. Çaylarınızı tazelediniz mi bilmiyorum ama tazelememişseniz hadi bir gidin gelin.

Çok şekerli içiyorsun, koyma o kadar şeker. Neyse. Hazır mıyız repliklere? Başlayalım.

TEK BAŞINA ORDU ANDY ANDERSON

*Gaziler geçitinde bozulan arabası yerine doğum gününde ona yenisini alırlar. Kutlamak için de sabah pastayla odasına girerler. Mumları yakarlar ve "Sürpriiiiz!!!" diye çığlık atalar. Andy bağırarak bastayı duvara fırlatır ve şöyle bir konuşma geçer:

- Baba bu senin yaş günü pastandı! Bu bir sürprizdi!
Andy: Tabii Pearl Harbor da öyleydi.

*Ailecek yılbaşı ağacı almaya gidilecektir ve Andy tabi ki de pazarlıkta olan ustalığını konuşturmak için sabırsızlanıyordur. İnanılmaz bir satın alma başlar:

Andy: Hey sen, bu ağacın fiyatı ne kadar?
- 35 dolar efendim.
Andy: NE! Bu kadar paraya eve getirip kuruyor musunuz? Sana bunun için 3 dolar veririm.
Louie: Aman tanyım! Bu benim babam olamaz!

Aynı bölümde Bayan Stillman'ın evini süslemek için gizlice operasyon halindelerdir. Louie içeri bakar ve Stillman'ın yılbaşı ağacı olmadığını görür

Louie: Hey baba! Bayan Stillman'ın yılbaşı ağacı yok.
Andy: Evet. O bizden 35 dolar daha zengin.

*Büyükannenin geldiği bölümlerden birinde Andy mutfakta yemek yapmaktadır. (ek bilgi vereyim; Andy savaşta mutfak bölümündeydi ve poposuna saplanan bir şarapnel parçası ile gazi olmuştur.) Büyükanne de sabırsızlıkla makarnayı bekler ve yemekler servis edilirken şöyle bir konuşma geçer:

Louie: Bu makayna bayat.
Andy: Sen neden söz ediyorsun?!
Henrietta: Louie bana iyi göründü.
Louie: Ama yeşil ve küflü.
Andy: Bu ıspanaklı makarna! Ben savaştayken her şey yeşildi. Yeşil makarna, yeşil patates, yeşil marul...
Louie: Mayul yeşil oluy baba...
Andy: A tabiii tabi öyle olur. Bunu biz başlattık!

*Buzdolabının bozuk olduğu bir gün dışarıda yemek yemeye giderler ve savaş gazisi kuponu sorarken bir yandan da yemek listesine bakmaktadır. Çin resteoranında oldukları için Louie de çubuklarla oynuyordur:

Andy: Çubuklara dikkat et! Ben savaştayken 1 ay çubuklarla vahşice işkence gördüm. Yanında kaşığı olmayan bir kase pirinç...Açlık çektim açlık!

Aynı bölümde Andy üstün mekanik bilgisiyle bozulan buzdolabını tamir etmek için altına girer. Louie de onu görür ve şöyle bir konuşma yaşanır:

Louie: Hey baba. Bu haydal mı?
Andy: İyi bildin. Bu bi buzdolabı. Burada sana tanıdık gelen bir çok şey görebilirsin.
Louie: Hayıy yani dudağının üstündeki. Buzdolabını tamiy ettiğini sanıyoydum.
Andy: Tabi aynı zamanda tamir de ediyorum. Biliyor musun Louie, ben küçükken el feneri yoktu. Elektrik bile yoktu. Güneşe ayna tutup yansıtman gerekiyordu! Ben babama böyle yardım ederdim.
Louie: Mağaya yesimleyi yapayken mi yani?
Andy: Bunu duydum!!!

*Louie, biricik babasıyla dertleşmek için ona tahıllara karşı alerjisi olduğunu söyler. Dertleşme aynen şöyle olur:

Louie: Hey baba duydun mu? Tahıllaya karşı aleyjim vaymış.
Andy: Yiyeceğe karşı alerji mi!?! Biliyordum. Onları mahkemeye vereceğim!
Louie: Yestoyanı ve pizzacıyı mı demek istiyoysun?
Andy: Haaayır! Annenin soyunu! Onlar her şeye karşı alerjiktir. Hem alerji seni olgunlaştırır. Bak bana. Bak bana! Görüyor musun?
Louie: Senin neye aleyjin vay baba?
Andy: Sıkıntı veren sorulara...

*4 Temmuz kutlamaları için yapılacak havai fişek gösterisi bir türlü başlayamamıştır ve Andy, işe el atma ihtiyacı hissetmiştir. Aynı zamanda yanlışlıkla havai fişek yığının olduğu barutu yakmıştır. Ama farkında değildir ve insanların kaçışmasından rahatsızlık duyar:

Andy: Vatan hainleri kaçıyorlar! Aaah eski günler ah! Eski günler...CANINI SEVEN KAÇSIN!

*Bir sabah tatile giderken komşuları uyandırmıştır ve şöyle bir diyalog yaşanır:

- Hey saat sabahın 4'ü!
Andy: Saat söylemeyi de bilirmiş...
- Kesin sesinizi ikiniz de kesin!
Andy: Bana kes sesini diyemezsin! Sen kes sesini!
- Hey Anderson biz burada uyumaya çalışıyoruz!
Andy: (arabayı çalıştırıp kornaya defalarca basarak) Günaydın milleeet! Bir hafta yokuz bizi çok özlemeyin!

*Wisconsin'de inanılmaz bir sel olmuş ve eyalette seferberlik ilan edilmiştir. Andy'nin Jensen'ların köpeğinden bahçeyi korumak için yaptığı büyük duvarlar seli geride tutmuştur. Dolayısıyla Andy bazı durumlardan habersizdir ve aşağıda tv kanallarını zaplayarak bağırmaya başlar:

Andy: Şu işe bak be!
Louie: Neley oluyoy baba?
Andy: Sel kanalların içinde bulabildiğim tek şey. Şuraya bak! Sel sel seeel. Neler oluyor!?!
Louie: Hey yeyde sel vay baba.
Andy: Sen neden söz ediyorsun? Dışarıda sel yok.
Yukarı çıktığında yaptığı duvarın seli geride tuttuğunu görür ve gururlanarak şöyle der:
- Tabii bunun için yapmıştım ben onu. Aynı tekniği Alabama Nehri'ni yönlendirirken de kullanmıştım.

Aynı bölümde fırtına kuvvetlenirken okula giden öğrencilerin içinde tabi ki Louie de vardır. Ve havadan şikayet ederken Andy atılır:
- Sen buna fırtına mı diyorsun? Ben bu havalarda güneş banyosu yapardım! Endişelenmene gerek yok hadi okuluna git.

*Golf oynarken attığı top arabanın camını kırmıştır ve tabi ki buna da bir serzenişi vardır kendisinin:

Andy: Hangi aptal golf sahasına bu kadar yakın park eder?
Louie: (dürbünle bakarak) sen baba.

*Louie, konuşma yapmak için Washington'a davet edilir ve Andy'de onunla birlikte gider. Başkentin vermiş olduğu gazla savaş anılarını anlatırken asker arkadaşı ve savaştaki çoğu anısının baş kahramanı olan Dwight Eisenhower'ı görür. Heyecanla yanına gidip savaş yarasını göstermek için pantolonunu indirir ve korumalar tarafından etkisiz hale getirilir. Daha sonra Louie'ye bu konu hakkında güzel bir nasihatte bulunur:

Sana bir öneri Louie, hiçbir zaman bir dünya liderinin önünde pantolonunu indirme.

*Andy, doktora gittikten sonra biraz forma girmesi gerektiği konusunda uyarı alır. Kendine bir şeyler bakmak için spor malzemeleri satan bir mağazaya girer:

Andy: NE! Dumbell 99 dolar mı? Bunu almak için insanın kendisinin dumbell olması lazım?

*Andy üstün spor bilgilerini Louie'e de aktarmak istemektedir ve bunun için garajda hazırlık yapmaktadır. Louie de onun yanına gelir:

Louie: Hey baba. Bu nediy?
Andy: Büyükannenin meyveli kekleri.
Louie: Onlayı yiycek miyiz?
Andy: Hayır. Bu seni öldürür. Kaldıracaksın. 3x8 yapacaksın hadi başla bakalım!

*Andy, garajda çok sevgili arabasını tamir etmektedir ve Louie'de ona yemeğin hazır olduğunu söyler:

Louie: Hey baba, yemek hazıy.
Andy: Ödevini bitirdin mi bakayım?
Louie: Evet.
Andy: Güzel! Öyleyse bana yardım edebilirsin.
Ertesi Gün
Andy: Ödevini bitirdin mi?
Louie: Hayıy. Kesinlikle bitiymedim.
Andy: Sana kaç kere yemekten önce ödevini bitirmen gerektiğini söylemek zorundayım he!? Ceza olarak bana yardım edeceksin!

*Asla yerinden kıpırdayamayan ama "Bu bir klasik!" sözüyle her seferinde savunması yapılan biricik araba için satış teklifi olmuştur. Hem de baya yüklü bir teklif...

Andy: O adam ne istiyormuş?
Louie: Ayabayı satın almak istedi. Satılık olmadığını söyledim ona.
Andy: Yine de merak ettim. Ne kadar fiyat verdi bu bebeğe?
Louie: 5 bin dolay.
Andy: NE! 5 BİN DOLAR MI?
Louie: Ama baba, bu ayabayı seviyoysun...
Andy: Anneni de seviyorum ama 5bin dolar...

*Doğum gününde ona binbir zorlukla alınan yeni arabasını geri vermiş ve parasını da geri almıştır. Ailesine bu konu hakkında açılmaktadır:

Louie: Neden yaptın bunu baba?
Andy: Denizci üniforması giymiş gibiydim. Rahat edemiyordum. (kendisi psikopat bir karacıdır ve denizcilerden nefret eder.)

*Dağa kayağa gittikleri bit bölümde her yerde kaydığını ve profesyonel bir kayakçı olduğundan dem vurmaktadır. İnanılmaz bir gururla yaptıklarını anlatır:

-Dalga mı geçiyorsun, bütün dağlara benden sonra adımı koydular. "Andy's" leri hiç duymuş muydun?

*Büyükannenin hastalığından ötürü Louie ve Tommy'i evde bırakıp kışta kıyamette büyükanneye yardıma giderler. Ama Ora ilk defa onları evde yalnız bıraktığı için oldukça tedirgindir ve giderayak uyarı yapmaya başlar:

Ora: Birkaç saat içinde döneriz. Acil durum telefonları buzdolabının üzerinde, Abur cubur yemeyin. 9'dan sonra televizyon yok ve Güney denizlerinde hazine oyununu oynarsanız mutlaka ayakkabılarınızı çıkarın!
Andy: Neden onlara vasiyetimizi de okumuyorsun?

Aynı bölümde hasta olan büyükanneye çok sokulan Ora'ya, Andy kızmaktadır:

-Sana o yaşlı cızırtıyı öpmemeni söylemiştim. Bayramda şeker dağıtır gibi mikrop saçıyor!

Büyükanne: Andy mendili verir misin lütfen?
Andy: Neden koluna silmiyorsun?
Ora: Andy sürahide su kaldı mı?
Büyükanne: Andy ilaçlarımı verir misin?
Andy: Biri bana mermilerimi verebilir mi...
Ora: Andy su çok sıcak!
Büyükanne: Andy çorba çok soğuk!
Andy: YETER! YETER ARTIK BIKTIM İKİNİZDEN DE! Bana ihtiyacı olan olursa, ben sessiz ve sakin olan fırtınada olacağım.

*Kış karnavalı oyunlarında Wisconsin kaşar peynirini temsilen bronzdan bir dilim yapılmıştır. Yarışmada aileler bu dilimi bulmak için uğraşacaklardır. Andy'nin bir fikri vardır. İç cebindeki fareyi göstererek:

Andy: İşte benim gizli silahım!
Louie: Ama baba, peyniy dilimi byonzdan yapılmış.
Andy: Detaylar, detaylar...
Her zamanki baş köşesinde Andy Anderson



Daha da fazla uzatmayayım. Belki bunlar izlemeniz için ya da eski güzel günleri hatırlamanız için bir sebep olmuştur. En azından öyle umut ediyorum. Bu arada bu sayfadan başka nette sağda solda gördüğünüz hemen hemen bütün Andy Anderson replikleri de tarafımdan alıntılanmış fakat kaynak belirtilmemiştir. Eski facebook hesabımdan (ç)alınmıştır. O zamanlar not ekle falan diye bir sistem vardı biliyorsunuz. Oraya yazardım. Ama iyi de olmuş. Baya bir yerde görüp, böyle bir klasiği sevenler olduğunu bilmek beni çok mutlu ediyor.
Bu da Louie Anderson'ın şahsi facebook hesabından paylaştığı aile fotoğrafları...Andy'i kaçırmak imkansız.
Son olarak demiştik ya, Türkçe dublajı neredeyse orijinalinden bile daha iyidir, sevilmesinde büyük katkısı olmuştur diye. Bu emeği veren sanatçılarımızdan da bahsetmeden olmaz. Öyle bitireyim yazıyı. Buyursunlar:

Andy Anderson - (Atilla Olgaç)
Louie Anderson - (Uğur Taşdemir)
Ora Anderson - (Özden Ayyıldız)
Tommy Anderson - (Berrak Kuş)

Ve bir yazının daha sonuna geldik sevimsizler. Umarım ayırdığınız vakte değmiştir. Sonuna kadar okuduysanız ben de sizin değerli vaktiniz için teşekkür ediyorum. Yeni bir yazıda görüşürüz umarım. Görüşene kadar da çayın içine petibör bandırın, kendinize iyi bakın.

Hadiyin eyvallah!







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder