Mood Player

18 Ekim 2015 Pazar

Yeryüzünün En Güzel Filmi: Süt Kardeşler (1976)

Evvela selamlar!

Sizlere kucak kucak nostalji getirdim sevimsizler. Biliyorum baya bir ihmal ettim blogu ne kadar sövseniz haklısınız. Fakat inanın ki yoğunluktan hiçbir şeye vakit kalmıyor anasını sattığımın hayatında. Phantom Lancer gibiyim bu aralar. Ne kadar çoğalsam da sağa sola yetemiyorum. O yüzden bu sevgili, sıcacık mekanımızı da biraz göz ardı etmek durumunda kaldım. Ama hiç merak buyurmayınız hanımefendiler, beyefendiler; icabında arayı kapatacağız.

Bu yüzden bugün vurucu bir konu ile huzurlarınıza çıkayım dedim. Huzura çıkmak...Sanki Sibel Can halk konseri veriyor. Görün ulan ne kadar değerlisiniz.

Bir yıldızlar geçidi yaşayacağız bugün birlikte nostalji severler. Öyle bir geçit olacak ki bu istisnasız hepsi gönüllerde taht kurmuş, geçmişinizde bazen neşeli bazen hüzünlü zamanlara dokunmuş, ülkemizin en güzel hazineleri arasındaki insanlarla dolu bir geçit.

Tabi ki de Yeşilçam'ın hatta bu yerkürenin en güzel filmi Süt Kardeşler konumuz.
Şu afişin güzelliğine bakar mısınız?

ORTAYA ÇIKIŞ SÜRECİ

Şimdi öyle bir kadro düşünün ki bir çırpıda sayabilirsiniz. Öyle isimler öyle karakterler can buldu ki bu filmde 100 yıl bile geçse parmakla gösterilip, başına çökülüp soluksuz izlenebilecek kapasiteye sahip. Kemal Sunal, Şener Şen, Adile Naşit, Ali Şen, Halit Akçatepe, Hale Soygazi, Dinçer Çekmez, Ayşen Gruda ve daha niceleri. Hepsine kendi çapımda tek tek değinerek onurlandırmaya çalışacağım hiç merak etmeyin. Bu insanlar o kadar değerli ki; benim yazacağım bu ufacık yazıya sığmaları mümkün olmasa bile her ortamda, her konuda övgüyü hak ediyorlar.

Türk sinemasının en önemli yapı taşı olarak gördüğüm çok sevgili büyük usta Ertem Eğilmez'in elinden çıkmış bu muhteşem klasik. Sadık Şendil'in katkıları ile büyük usta Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Gulyabani eserinden uyarlanıyor hikaye. Bakın alıntılanıyor demiyorum. Bu bir uyarlamadır. Bunu zaten önceki yazılarımda blogda yazdım. Gulyabani adlı müthiş eser ile Süt Kardeşler arasında tabi ki bağlantı ve benzerlikler mevcut. Ama önceki uyarılarımı dikkate alıp kitabı okuma zahmeti içerisine girdiyseniz ne kadar farklı iki yapıt olduğunu görürsünüz. Hikayeler, karakterler bile tamamıyla farklıdır birbirinden.

1976 yılında çekimleri tamamlanmış, yapımcılığını da Ertem Eğilmez yapmıştır. Bizi gerim gerim geren o muhteşem konağa gelelim peki. Belki hala bilmeyenler vardır. Büyükada diyenler olabilir, değil. Hayır canım benim Caddebostan'daki köşk de değil. Israr etme. Reşat Paşa Konağı mı? Ne alakası var oha. Bu konak Yeşilköy'de bulunan Sokullu Konağı'dır. Bana soracak olursanız film için biçilmiş kaftan olmuştur. Gerçi şimdilerde restore edilip çok daha şirin ve modern bir görünüm kazanmış olsa da şahsen filmdeki eski halini tercih ederim.

Seçmeleri ile beraber son derece merakla beklenmeye başlanmış olan bu şaheserin süresi ise 80 dakikadır. Şimdilerde hep bok attığımız teknoloji sağ olsun remaster olarak da izleyebiliyoruz. İnkar etmeyelim orasını da değil mi? Güzel oluyor.

USTA VE USTA İLİŞKİSİ

Konunun başında da dediğim gibi resmen bir yıldızlar geçidi var filmde. Kimin yüzüne baksanız, oyunculuğuna hayran kalıyorsunuz. Tabi bizim en çok aklımızda kalan sahnelere de değineceğim ama biliyorum ki onlardan başka bir sürü sahne aktı gitti hafızalarınızdan. Her sahnede bir usta var.

Bu kadar değerli insanlardan mıdır, eskinin halet-i ruhiyesinden midir yoksa tamamen benden kaynaklı mıdır, bilemiyorum ama filmin atmosferi de inanılmazdır. Size o dönemi çok güzel hissettirir. 1900'lerin başından bahsediyoruz sonuçta. Muhtemelen aramızda gören yoktur o günleri diye düşünmekteyim. Bu yüzden karşı tarafa geçişi çok önemli bir konu. Buram buram hissediyoruz bunu filmde. Özellikle de meşhur Gulyabani sahnelerinde. Tarkan'ın Viking Kanı'ndaki ahtapotu ile birlikte belli başlı çocukluk travmaları arasında yer etmiştir. Hele o müzik...

Bunca usta varken beklenti nasıl büyük olmasın?

YASEMİN! KALK BAK GULYABANİ GELDİ!

Filme müthiş eğlenceli bir giriş ile başlıyoruz. Bahriyeli eşrafı esas oğlanımız Kemal Sunal, can yoldaşı Halit Akçatepe ve bana göre Yeşilçam'ın en iyi karakter oyuncularından Dinçer Çekmez üçgeninde film sizi zaten esiri yapıyor daha ilk dakikalardan. Burada kitapla özdeşleşen durumdan bahsetmekte fayda görüyorum. Biraz spoiler vereceğim dolayısı ile canı isteyen sevimsizler hemen bir sonraki paragrafa zıplayabilirler. Ben uyardım. İçim rahat mı? Rahat. Hala kaçmadın ve okuyor musun? Benden günah gitti. Şimdi efendim şöyledir ki kitaptaki Gulyabani de filmdeki ile aynı amaçla kurgulanmış bir karakterdir. Fakat kitapta evin her köşesine bir şerefsizin dadandığını görüyoruz. Hani buradaki gibi pos bıyıklı kahya yapmıyor tek başına bütün işi. Çok daha organize bir olay örgüsü var. Kahramanların tamamen bambaşka olduğunu zaten söylemiştim. Kitap baş karakteri Muhsine Hatun olmak üzere 4 kadın etrafında dönüyor. Filmde efendi beye Melek Hanım'ın paraları lazım. Kitapta ise durumlar öyle değil. Spoiler dedik bokunu çıkartmayalım öyle değil mi? Bir sonraki paragrafta bizi bekleyen nostalji sever dostlarımızın yanına ışınlanalım. Hadiyin.

Süt oğlan Şaban kendisine süt annesinden gelen mektupları okuma yazma bilmediği için yoldaşı Ramazan'a okutur durur hep. Bir gün Ramazan, Şaban'ın süt kardeşi Afife'yi görür ve o anda kafasında Barry White - It's Only Love Doing It's Thing çalmaya başlar. Bu aşkını bodoslama bir şekilde Şaban'a anlatır ve kimlikleri değiştirip onun yerine geçer. Olayların başlangıç noktası bu olmuştur.

Evdeki olaylara Kumandan Hüsamettin'in katılması ve Gulyabani'nin gece turları damga vurmaktadır bildiğimiz üzere. Tabi bir önemli noktayı atlamayalım. Nedir? Tabi ki Yasemin'in pörtleyen gözleri. Sevgili Yasemin Esmergül'e rahmet olsun. Bir soyisim bir insana bu kadar mı gider? Hani Melek Hanım'ın ahretliğini bu kadar güzel oynamasını bir kenara bırakıyorum; ya Şaban'a aşık oluşu, cilveleri falan? Ciddi anlamda çok sevimli bir kadıncağız olduğunu düşünmüşümdür her zaman.

"Ama ben bu karıdan çok korkuyom."

Ev ahalisi gerek inanışları, gerek hayat tarzları olsun son derece alaturkadır. Alafrangalık ile alakalı hiçbir şey göremezsiniz. Gerek hanımların kıyafetleri, gerek eşyalar gerekse hal ve hareketler her şekilde belli eder kendilerini. Şaban'ın dayanamayıp "Fıkır fıkır fıkırdama gel bana gel" diye kendini ortaya attığı sahnede ise eskilerin kendi aralarında ne kadar güzel eğlendikleri hakkında net fikir sahini olabilmemiz için biçilmiş kaftandır sevimsizler. Şimdi dönün bir kendinize sorun; hanginiz o ortamda olmak istemezdi?

Şener Şen'in bana göre oynadığı en iyi rol olan Kumandan Hüsamettin rolüne gelelim. Ayağa kalkalım önümüzü ilikleyelim. Bir rol bu kadar mı güzel hissettirilir? Gerek o sinirli tavrı, gerek korktuğunda renk vermemeye çalışması en güzeli de her şeyin en iyisini ben bilirim havası insanı hayran bırakıyor kendine. Türk sinemasının Kemal Sunal ile beraber en iyi ikililerinden biri olmuştur her zaman. Gerçi rahmetli Kemal ağabey ile kim role girse ikili olup çıkıyor anında. Halit Akçatepe, Şevket Altuğ, Ali Şen, Ünal Gürel daha niceleri.

Aynı kıza aşık olmaları da bu hikayeyi bir nebze daha güzelleştiriyor insanın gözünde haliyle. Hale Soygazi'nin de en güzel zamanları şimdi öyle değil mi ama? Bir yürüyor ki selam durmamak elde değil. "Kadın dediğin işte böyle hanımefendi olacak ulan!" diyorsun. Ramazan'ın yerine geçen Şaban, her daim kumandanı Hüsamettin tarafından kollandı. E, emireri olmak kolay iş mi anasını satayım?

"Kumandanım takıldık. Şöyle bi' dönelim isterseniz?"

A AA, GÖZLERİME İNANAMIYORUM YASEMİN EKMEK KIZARTMIŞ!

Velhasıl kelam film boyunca kahkaha atmamak elde değil. Hala her izlediğimizde sıfatsız, mendebur suratlarımızda güzel gülümsemelere neden oluyor bu insanlar. Yerinin dolmasını bırakın, benzerinin bile yapılamayacağı işler bunlar. Kimsenin haddine de değil zaten o bambaşka bir konu. Bu arada Hüseyin Şevki Topuz ismi size bir şeyler çağrıştırır mı? Bence bir yoklar hafızanızı bu işleri seviyorsanız. Çok sevgili ve rahmetli Ergin Orbey geliyorsa akıllara tamamdır. Malum kendisi filmdeki asıl damat. İzlerken aslında en bahtsız olanın O olduğuna kanaat getiriyorsanız siz de artık Tom & Jerry'de Tom'un tarafına geçmişsiniz demektir. Kendisi bunca olayla bunda devinimle uğraşmasına rağmen bir de Gulyabani aramı timine dahil edilir. Başarı ile sonuçlanmıştır ama hatırlarsınız.
"Kerami Bey kandırdı. Para vereceğim dedi, bir kuruş bile vermedi."

Kitapla yine sürtüşen noktalardan biridir bu sahne de. Kısmen tabi. Kar ne kadar yağsa da yaza kalmaz demişler. Kerami Bey'in bu akıl dolu oyunu da bozulmuş oluyor böylece. Şimdi bundan sonraki sahnede ve filmin başlarında görünen Sarraf Bey vardır hatırladınız mı? Kendisi Feridun Çölgeçen. Bu yazıda bu şahsiyete değinmeseydim eğer asıl Gulyabani'yi o zaman görürdüm. Hem de tersten. Kendileri Hollywood'a ilk ihracımızdır. İnanılmaz parlak bir kariyeri vardır. Gurur duyulası, gıpta edilesi sanatçılarımızdan biridir ama maalesef çoğu kişi tarafından bilinmez. Çünkü Instagram'ı yoktu.

Son sahneyi hatırlayalım ister misiniz birlikte? Hani Kerami Bey'den alınan o efsanevi intikamı. Tabi ki bütün plan gelmiş geçmiş en büyük fikir adamı, strateji uzmanı, açık denizlerde dev dalgalarla boğuşan büyük taktisyen Kumandan Hüsamettin'e aittir. Başarısız olması gibi bir durum söz konusu olabilir mi acaba?
Şaban'ı burada 7 metrelik Gulyabani olarak görüyoruz

Kitaptaki tasvire en çok uyan Gulyabani tasviri boyutsal olarak budur arkadaşlar. Kitapta öyle bir tarif edilmiş ki sanırsın sıçsa 7 köy heyelandan gidecek. O yüzden bu mudur diye sorarsanız, aynen budur. Kerami Bey de karşısında hem bıyıklı kahyayı görüp hem de Gulyabani ile aynı anda karşı karşıya gelince dünya çapında bir uzun atlama rekoru kırmaya niyetlenmiştir korkusundan. 

"Gelme, gelme, GELMEEEĞEĞEEEE!"
Bye.

Süt Kardeşler öyle bir filmdir ki esasında herkes içinde kendinden bir şeyler görür öyle izler. Kimi birini hatırlar, kimi o döneme hayrandır, kimi oyuncuların hastasıdır kimisi de en tatlı anıları arasına yerleştirmiştir bu filmi. Bazen zaman geçirmek için en güzel araç olur. Bir insan bu filmi seviyorsa muhabbet edersiniz bir kere en basitinden. En kararsız kaldığınız o "Ulan ne izlesek ya?" zamanlarında bile imdada yetişir. Ailenizle eskisi gibi televizyon karşısına kurulduğunuz günleri yad etmek için açarsınız belki de. Çayın yanına petibör yoktur belki, soba da ısıtmıyordur evi artık ama yine de güzel günler gelir akıllara sebepsiz. Koskoca bir set ekibi vardır unutulmaması gereken. Bu film bunca güzel insanla çekildiyse onların da alın teri daha güzel hale getirmiş her şeyi. Az para çok emek. Telif hakkı mevzularına hiç girmeyeceğim çünkü bu güzel insanlara bu cümleleri kurduran düzen bile utanmıyor benim ne haddime? Gülümsettiysem, nostalji hava estirebildiysem ne mutlu bana sevgili sevimsizler. Her birinize tek tek sevgiler.

Görüşmek üzere!

BONUS: https://youtu.be/f6EnzgACMu4


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder