Mood Player

19 Mart 2015 Perşembe

Throwback Thursday: Shawn Kemp

Bu yeni blog hayatımda en önem verdiğim kısımlardan birinin "throwback thursday" köşelerim olacağını belirtmiş idim sevgili dostlarım. Siz değerli sevimsizler. Dolayısıyla da bunun açılışını yapmak için artık doğru zamanın geldiğini düşünüyorum. Hatta konumuza atıfta bulunarak şöyle diyeyim; "tip-off" için her şey müsait.

Bugünkü konumuz zira basketbolseverler ve özellikle NBA hayranlarını çok ilgilendirecektir diye düşünmekteyim. Neden bu konuyu seçtiğimi içten içe soranlar olursa şayet, bu ilk throwback köşesinde normal bir insanı konu edinmek istemedim. Bu alandaki ilk konumu nispeten biraz daha arka planda kalan ama ön plana çıktığı zaman 14 yıl boyunca insanların aklını başından almayı başarmış bir kişiye ayırdım;

Shawn Travis Kemp.

Eminim ki bu yazıyı okumaya başlayan her "gerçek NBA hayranı"nın içerisinde yer edinmiş biridir kendisi. Kim bilir ufaktan belki heyecanlanmış bile olabilirsiniz? Tamam prime-time'daki bir dizi kadar size şehvet ve entrika sunamıyor olabilirim ama en azından deniyorum. Hem bu konuda ben araya yastık koymayacağım söz. Aha yakaladım sizi itiraf edin. Ehe.

INDIANA'DAN ÇIKTIM YOLA

Şimdi ortalamanın üzerinde NBA kültürüne sahip olan insanlar için highflyerları bir gözden geçirelim. Highflyer; adından da anlaşılacağı gibi yüksekten uçan, yani bizim smaç diye tabir ettiğimiz olayı çok estetik bir biçimde yapabilen, hatta ve hatta en zor pozisyonlarda bile hücumu smaçla tamamlayabilen güzide ağabeylerimiz için kullanılan bir sıfat. Peki kimler var bu kategorinin içinde bir düşündüğümüz zaman? Şimdi 2 senedir NBA izleyen ergen osurukları buraya gelip "Bileeykk Griffiiiin" diyecek ve ben de onların kafatasına "Tomahawk"ı zıbam diye indirmek zorunda kalacağım. Dolayısıyla o kardeşlerim biraz beklesin.

Dominique Wilkins, Julius Erving, Darryl Dawkins, Clyde Drexler, Michael Jordan, Spud Webb, George Gervin verilebilecek en güzel ve en doğru örneklerdir. Biraz daha yakın tarihe gelirsek Vince Carter, Jason Richardson, Desmond Mason, Tracy McGrady, Brent Barry, Andre Igoudala, Gerald Green gibi isimleri de sayabiliriz. Ama içlerinde Indiana'dan çıkma öyle bir ruh hastası, öyle bir pota yiyen var ki hepsinden ayrı bir yere koymamak elde değil. Tabi ki de bizim Behlül, Shawn Kemp'ten bahsediyorum. Seattle'da bir maçtan sonra onun eve uçarak döndüğünü görenler olduğunu biliyor muydunuz!? (yoh o kadar yohtur herhalde lan)

NBA YILLARI

2.08 boyunda ve 104 kiloluk birine nazaran Kemp, son derece atletik ve spektaküler bir yaratıktı. 1989 yılı draftinin ilk roundında 17.sıradan, ileride efsanesi olacağı Seattle Supersonics tarafından seçildi. Aktif kariyeri ise 2003 yılına kadar devam etti. Çaylak sezonunda da NBA'deki en genç oyuncu ünvanını almıştı. (20 yaşında idi.)

Gösterdiği inanılmaz performanstan ötürü daha ikinci sezonunda "Reign-Man" gibi bir lakabın da sahibi oldu. Gary Payton ile beraber yakaladığı harika uyumla 1995-1996 sezonunda Supersonics'in, 1979 yılından beridir kırılamayan 64 galibiyetlik rekorunu da kırmış oldular. Ayrıca Kemp, 1994'te altın madalya kazanan Dream Team'in de içinde oldu. 90'ların ortalarında performansı daha da etkin bir hale gelen Kemp, ligde en çekinilen 4 numara oldu desek yeridir. Kolay değil gençler. Kim kendisine bir trenin çarpmasını ister ki?

1990 yılında katıldığı ilk Smaç Yarışması'nda "The Nique" e kafa tutması ile herkesin beğenisini kazanmıştı. Bilgisi olanlar hatırlayacaklardır ki, kendisini epey de zorlamıştır hani o yarışmada. Şimdi bu kahveye dalıp da oranın en afilli abisine "gel bi parti kağıt atalım da alayım ifadeni" demek gibi olduğundan, ecnebiler için de son derece gaza getiren bir durumdu vakti zamanında.

İkinci denemesini nispeten daha düzgün bir zamanlamayla 1994 yılında yapacaktı genç irisi, dağların marabası Shawn Kemp. En azından bir Dominique Wilkins olmayacaktı o yarışmada.

94'teki yarışmada gerek kendi hataları, gerek Isiah Rider'ın içine kaçan şeytan sonucu sapıtması ve o şeytanı potada çıkarmaya çalışması, gerekse de Gary Payton'ın ertesi günü askerden oğlu gelecek gibi verdiği saçma ve telaşlı destekten ötürü yarışmayı finalde kaybetti. Son seçenek belki daha az etkili olabilir ama Gary Payton yine de daha güzel destek olabilirdi diye düşünüyorum.

The Reign-Man 

Saha dışındaki hayatı da bir enteresandı kendisinin. 6 farklı kadından 7 tane çocuğu vardı mesela. Ben hepsini bir apartmanın kapıcılığına verip, yavaştan mahalleyi ele geçirmeye çalıştığını düşünüyorum ama pek bilemiyorum tabi.

Kariyerinin sonlarına doğru Cleveland Cavaliers, Portland Trail-Blazers ve Orlando Magic'te oynamış ardından da emekliliğini açıklamıştır.

Kendisine Blake Griffin hakkında sorulan bir soruyu sizinle paylaştıktan sonra yazımı noktalayacağım gencolar. Şöyledir ki;

Muhabir: Blake Griffin'in smaçlarını nasıl buluyorsunuz? Şu an ligin en iyisi diyorlar?

Shawn Kemp: Smaç derken?

M: Evet biliyorsunuz. Kendisi alley-ooplarda da oldukça başarılı.

SK: Sanırım sen "slaps-inn" den bahsediyorsun. Smaç vurduğun zaman o potanın önce aşağı eğilip, daha sonra normal olarak da hızlıca yukarı çıkması lazım. Orayı titretmen gerekir yani. Smaç budur. Senin anlattığın şeye slaps-inn deniliyor. Topu hızlıca içeri vuruyorlar işte.

Muhabiri bu cevabın ardından hastaneye kaldırmışlar diye duydum. Her neyse, bir sonraki yazıda görüşürüz.

Hoşçakalın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder