Mood Player

23 Ağustos 2015 Pazar

Sadettin Teksoy ve Teksoy Görevde Programı

Herkese selamlar nostalji dostları.

Yine bir süre huzurlarınızdan ayrı kalmış bulunuyorum. Ama en azından bu yazıyla size bir "yıkılmadım ayaktayım" mesajı vermek istedim. Hem siz de tatilinizin tadını çıkarıyorsunuz. Denizdi, güneşti bilmem neydi. Araya çeşit olamadım biraz ama açığı bu muhteşem konu ile kapamak niyetindeyim. Ona göre şimdiden hazırlığınızı yapın. Bir dönemin en baba insanlarından biri ile geliyorum!

Başlığımda da belirttiğim üzere bu konumuzu pek renkli bir şahsiyete ayırdım. Çok sevgili haberci ağabeyimiz sayın Saadettin Teksoy'a. Ben ona "Yerli Steven Seagal" diyorum. Ulan bu kadar mı benzer anasını satayım? Hani ne zaman Steve ağabeyimiz birilerinin kıçını tekmelese aklıma da hep Saadettin üstadımız gelir. Aynı donuk bakışlar olduğu için olabilir, bilemiyorum.

Kendisi 90'lar nesli için çok çok önemli ve kült bir karakterdir. Gerek sarı pardesüsü, gerekse briyantin sürmüş saçlarının parıltısı, robot gibi konuşması ve ortama verdiği inanılmaz gerilim ile akıllarda çok sağlam yer edinmiştir. Nasıl edinmesin ki? Böyle özgün bir karakteri siz Amerika'ya koysanız bakın nasıl reality show yapıyor. İbneler havada kaparlardı vallahi.

Şimdi herkes arkasına yaslansın. İyice bir rahatlasın. Size üzen her şeyi ve herkesi mümkün olduğunca uzakta bırakın çünkü Sadettin ağabey onlardan hoşlanmıyor. Salına salına sinsice konumuzu derinleştirmeye başlayabiliriz ortam müsait ise?

Say "Sokarım" For Me
SADETTİN TEKSOY KİMDİR?

Şimdi arkadaşlar biliyorsunuz ki ben TBT olmadıkça -ki bayadır yapamadım sövseniz de haklısınız- biyografi yazmaya pek sıcak bakmıyorum. Yani bunları siz kendiniz araştırmalısınız. Hani biraz meraklı olun ulan. Bu insanlar kimdi ya da ne yapmışlardı falan diye. Hepiniz armut piş ağzıma düş olmuşsunuz. Neyse neyse tamam. Ben biraz bilgi vereceğim elbette ki üstad hakkında. Bu arada "üstad" kelimesi TDK'da "üstat" şeklinde modifiye edilmiş. Yanlış. Doğrusu "üstad"dır. Bu gereksiz bilgi ile nostalji rüzgarımıza devam ediyoruz.

Arkadaşlar sevgili Sadettin ağabeyimiz 1952 doğumlu. İstanbul'da dünyaya gelmiş. Henüz daha ileride fenomen olacağını bilmeden Vefa Lisesi'nden mezun olmuş. 72' senesinde başlamış muhabirliğe. Maalesef magazincilik ile başlamış. Maalesef diyorum çünkü bana kalırsa bu ülkede yapılacak en iğrenç mesleklerde top 5'e oynar magazin muhabirciliği. Tabi o dönemde günümüzdeki kadar kepaze değildir muhtemelen. Çünkü cidden kendisi inanılmaz tatlı bir insan.

Sadettin ağabey de bu durumu fark etmiş olacak ki savaş muhabirliğine geçiyor. Hem de Hürriyet'te. Hem de İran-Irak Savaşı sırasında yaralanıyor. Hani zorunuza gitsin. Dedik burada Yerli Steven Seagal diye. Bizim tespitlerimiz boşuna olmaz sevimsizler. Oh be kendim için 1. çoğul şahıs zamiri de kullandım ya tamamdır.

Efendim ayrıca kendileri Saddam Hüseyin ile görüşen ilk Türk gazetecidir. İngilizce ve Arapçası gayet iyi çünkü kendisinin. Saddam İngilizce bilir ama konuşmazdı. Tabi. Aynen.

Tüm bu hareketli muhabirlik hayatından sonra TV'de boy göstermek için bir yapımcı ile anlaşıp, asıl hafızalarımızda yer edecek olan Teksoy Görevde dönemine başlıyor üstadımız.

ÖZGÜN HABERCİLİK FARKI

Programda Sadettin ağabey genelde oraları buraları gezerdi. Her deliğe girerdi kendisi Van Helsing gibi. Korku sıfır. Çekingenlik sıfır. Karizma hat safhada. Star TV'nin 90'lar dönemine en güzel hediyelerinden birisi olmayı başardı program kısa zamanda. Nispeten geç saatlerde yayınlanmasına rağmen kimisi için bir korku programı oldu, kimisi için macera, kimisi için de gerçekten başlı başına bir merak unsuru.

Kesintisiz 5 yıl yayınlanan bir programdan bahsediyoruz gençler. Hem de öyle sikindirik talk showlardan değil. Boru gibi reality. Her bölümü de ratingleri patlatmış icabında. Kim ne derse desin şu anki döneme bile koysan çoğu programı katlar. İnsanların günden güne gerizekalılaşıp hayatlarını sadece sosyal medya üzerinden gösterişe döktükleri bu dönem için fazla bile gelir.

O dönemde birçok spesifik ve özgün işe imza atmasına rağmen en çok akılda kalan muhtemelen kutuplarda kıldığı namaz olmuştur. Ben delikanlı gibi gider namazımı kılarım demişti. Hani Eyüp Sultan'da namaz kılan erkekler için Grönland'da namaz kılan Sadettin'i üzdünüz durumu var biraz.

"Bakalım oluyor mu, olmuyor mu?"

Şimdi şu hareketi görüyorsunuz değil mi? Al sana orijinal hareket. Hani ya bugün var mı başka? Yok sevimsizler yok. Altın çağlar 90'lardaydı. Bu adam böyle bir adamdı işte.

FENOMEN OLMAK VE ÖYLE KALMAK

Tüm bu akılda kalanların yanı sıra Sadettin Teksoy denilince akla gelen ilk şey "Sokarım!" sözü olmuştur. Ya da nidası. Artık siz ne derseniz. Hani kendisi için bir quotes sayfası yapılsa altına yazılacak tek şey belki de "Sokarım!" olacaktır. Güzel Türkçemizin yanlış anlaşılmaya pek elverişli bir zemini var bildiğiniz üzere. Ama bu lafı Sadettin ağabey söylüyor ise hiç itici durmuyordu.

Yani demek istiyordu ki "ben bu mevzuyu çözerim aga". Bakın bu çok önemli bir güvendir. Adamda kamuoyu oluşturma gücü var. Hem de tek bir kelime ile. Yine aynı örneği vermekten inanılmaz mutluluk duyacağım; Olacak O Kadar'da muhteşem skeçler yapılmıştır kendisi için. Genelde "Ben Sadettin Teksoy...Sokarım!" şeklinde kendisini ifade ederken hep işaret parmağı ile de vurgu yapar. İşte en iyi kara mizah ustası Levent Kırca da bu durumu fark etmiş, bir skeçte vişne suyunu bile ağzı ile değil parmağını sokarak içerek götümüzden ensemize kadar yarmıştır bizi.

Velhasıl kendisi yayın hayatı boyunca yurdumuzun da dahil olmak üzere her bir köşesindeki sırlarını çözmüş, bizleri aydınlatmayı bir borç bilmiştir. Yeri doldurulamaz bir 90'lar fenomenidir. İyi ki yaşanmıştır, iyi ki konuk olmuştur evlerimize. Kendisine büyük saygı ve hürmetlerimizi yollamazsak ayıp olur sevimsizler. Son olarak, siz nostalji severler için şunu da bırakıp uzuyorum;

https://youtu.be/NOW8vDUGeYE

Kendinize iyi bakıyorsunuz!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder