Mood Player

26 Temmuz 2015 Pazar

Çılgın Bediş Dizisi

Selam olsun bu sıcakta herkeslere.

Öğlen saatlerinde evdesiniz biliyorum. Tabi denize, havuza, oraya, buraya kaçanlar da var. Onları yok yazmıyoruz ama. Yapın tatilinizi güzel güzel yakışır. Biz şimdi kendi dışarı salmak isteyen sevimsizlerle, nispeten serin saatler gelene kadar burada vakit geçireceğiz. Siz artık binaenaleyh bakarsınız. Şu kelimeyi de ölmeden cümle içinde kullandığıma göre biraz konumuza dönebiliriz.

Bugün size "Heeeyo, heeeyo" diye haykıran, aslında bir karikatür serisi olan fakat günümüzde dizi olarak daha çok bilinen "Çılgın Bediş"i hatırlatacağım.


Soldan sağa: Banu, Bediş, Mükü, Zeynep
Samimi ve sıcak yılların güzel hatıralarından biri olarak kalmıştır bize. Kimi zaman okuldan geldiğimizde tekrarlarına daldığımız, kimi zaman kendi saatinde başında beklediğimiz, Necmi Dede'nin çılgınlıklarına güldüğümüz, Orhan'ın sinir krizlerine eşlik ettiğimiz, Canan'ın anaç tavrını hep takdir ettiğimiz güzel bir aileydi Çılgın Ailesi. Şimdi biraz daha yakından bakalım. Herkesi bir tanıyalım, o eski günlere gidelim. Hadi bakalım, atlayın makineye!

1996 SENESİ 

Efenim ne dedik? Çılgın Bediş, aslında bir karikatür dizisi idi. Gırgır dergisinde yayınlanıyordu. Öncelikle bunu bilmekte fayda var. Zira eğer eski nesil Çılgın Bediş'i biliyor, seviyor ve 90'ların önemli nostaljik değerlerinden biri olarak görüyorsa, bunda en büyük pay çok sevgili, pek saygıdeğer Özden Öğrük'e aittir. Kendisi bize bu güzel hediyeyi vermesinin yanı sıra, seramik sanatçısıdır. Ne kadar güzel değil mi ülkemizde böyle insanların olması? Hem çok yönlü hem de üretken. Keşke diyorum, günümüz diyorum, sıçmışız diyorum gocuklar. Sıçmışız. Neyse.

Sayın Özden Öğrük, bu çizimlerine 1976 senesinde başlıyor. Gırgır'da o zamanlar görebiliyoruz. İlgi de çekmeyi başarmış. Bu dizi olayı sonradan akıllara geliyor. 1996 yılında Kanal D tarafından hayata geçiriliyor ve yapımcı koltuğuna Ayhan Aybek oturuyor. Yönetmen sandalyesinde de Ozan Aydın, Turgut Yasalar gibi isimler değişmeli olarak oturuyor. Ama Turgut Yasalar çok daha uzun dönem olarak iş başında tabi ki.

Dizinin içeriğinden bahsetmek gerekirse ilk başta türüne dikkat çekmekte fayda var. Çılgın Bediş bir gençlik dizisi. Yani o zamanlar malumunuz gençlik dizileri pek yok. Böyle saçmasapan Deniz Tarağı gibi gençlik dizisi adı altında gençlerin birer moron haline gelmesine neden olacak işler de yok. Çünkü TV ortamı son derece kaliteli. Yayın prensipleri son derece düzgün. Rekabet deseniz süperkulade. Yine bazı yerlere sokuverdim ama kusura kalmayacaksınız artık. Nefret ettirdiler televizyondan anasını sattığımın ülkesinde. Çok dağılmayalım da devam edelim.

SAMİMİ BİR ORTAM VE SAMİMİ BİR ANLATIM

Gençlik dizisi dedik. Tamam, eyvallah. Nasıl bir gençlik dizisi peki? Efendim Bediş malumunuz liseli. Evet Yonca Evcimik liseliyi oynuyor. Kafasında sapsarı bir perukla. Son derece eleştirildi zaten kendisi ama ben hiç o toplara girmeyeceğim. "Okayi yomaşita kombamba" der bir kenara çekilirim. Bu liseli Bediş'in tabi ki kendi kankaları, aşkı, ailesi ve son derece hoş bir mahallesi var. Bakkalından tutun, kapıcısına kadar hepsi günlük hayatta karşılaştığımız tiplerin çok güzel örnekleri. Tasvirler falan on numara yapılmış, yerinde.

Biz de dizi boyunca her bölüm Bediş'in hayatına dahil oluyoruz. Bir de bu Bediş karısının bir boktan huyu vardır ki diziye ve genel olarak Çılgın Bediş hikayesine dair en sevmediğim şeydir. Hayalleri. Bilmem kaçınız benimle aynı fikirdesiniz ama hayal kısmı geldiği zaman hep kanalı zaplardım arkadaş. En olmadı teletext açardım. Bediş hep zottirik bir hayal görür, her hayalde de en büyük aşkı Oktay vardır. Oktay sadece sırıtır arkadaşlar. Pişmiş kelle gibi sırıtır tüm hayallerde. Başka yaptığı hiçbir şey yoktur. Adam dizi boyunca ya sırıttı ya da şaşırdı. Ona rağmen çok genç kızın hayallerini süslemiştir. O zaman seçenekler sınırlı tabi. Şarkıcı Doğuş'u bilirsiniz. Adam zamanında ilk şarkısının klibini kumsalda takla atarak çekti diye kızlar birbirini kesti lan. Kaç adam delikanlı takla atmaya çalışırken heder oldu biliyor musunuz siz? Peeeh.

SHOW TV DÖNEMİ VE DİZİNİN BİTİRİLİŞİ
Sevgili dostlarım, dizi 3 sezon boyunca Kanal D'de babalar gibi devam etti. Fakat dizi tuttukça söylentilere göre sevgili Yoncimik ücret konusunda bazı sıkıntılar çıkarmış yapımcıya. Bu yüzden bir ara diziye de ara verilmişti zaten. Kanal D'de anlamsız bir final ile noktaladı ömrünü dizimiz. Bir patlamada Bediş evin içinde kaldı ve çıktığını görmedik. Evet bu tarz bir diziye nazaran, ölümlü bir final biraz değişik olmadı değil. Patlamalı falan hem de. Ama elden ne gelir, Bediş'in ölümüyle dizi bitmiş oldu.

Millenium'a girişte (2000) Çılgın Bediş kadrosu belirli eksiklerle beraber tekrar toplandı. Şimdi bakın arkadaşlar bu tür dizileri, eskiden aklımıza gelen güzel yapımları hep ilk kadrosuyla, el değmemiş haliyle hatırlarız öyle değil mi? Bir kişi bile değişse kan uyuşmazlığı olur. O kumaş asla tutmayacaktır. Nitekim Çılgın Bediş de aynı durumu yaşadı. Hiçbir şey olmamış, Bediş ölmemiş gibi başlasa da maalesef seyircinin ilgisini eskisi kadar çekmeyi başaramadı ve bir iki kez günü değişmesinden sonra sırra kadem bastı. Böylesine akıllarda yer etmiş bir dizi için böyle bir son pek hoş olmasa da sineye çekmek lazım.

Şimdi birazcık da oyunculara göz atalım bakalım. Hatırlayanların yüzlerinde tebessüm ettirmek iyidir. Lezzgo!

Yonca Evcimik "Çılgın Bediş": "Heeeyo, heeyo!" tepkileriyle akıllarda kalmıştır. Bana soracak olursanız çok sinir bir tepki. Onun haricinde tatlı olmaya çalışmıştır. Ne kadar başarmıştır bilemiyorum ama "Sanane lan Ayşegülden" repliği ile beni sıçırttığı için ben başarılı sayıyorum. Esas kızı canlandırmak adına elinden geleni de yapmıştır. Uymuş mudur, uymuştur. İyidir iyidir.

Sinan Bengier "Orhan Çılgın": Bu adam muhteşem bir adam ya. Olacak O Kadar'dan beridir kendisini çok severim. Çok büyük tiyatrocudur, çok can adamdır. Orhan karakterini ondan başka kimse oynayamazdı. Bu kadar mu güzel rol yapılır? Dizide en sevdiğim karakter olması bir yana özellikle sinir krizi geçirdiği sahnelerde oyunculuk dersi vermiştir. Kendisine çok büyük hürmetler.

Selma Sonat "Canan Çılgın": Bediş'in tatlı mı tatlı, sorunlara pek güzel çözümler bulan, evin asıl reisi Canan teyzemiz. Selma Sonat tarafından son derece güzel canlandırılmıştır.

Selahattin Taşdöğen "Necmi Dede": Dizinin en ergen tiplemesidir. Evet aynen öyledir. Dede olmasının bununla hiçbir bağlantısı yok. Zaman zaman yaşının adamı olup babacan tavrını takınsa bile genelde kız peşinde koşar. Mükü'ye de özel bir ilgisi vardır hani. Mefaret Hanım'ın biricik hayat arkadaşıdır. Tavlayamamıştır ama olsun. Öyledir. Diskodan da çıkmaz. Selahattin ağabeyimiz ismine yakışır şekilde oynamıştır.

Çiçek Dilligil "Mükü": Mahallenin en can yakan ablasıdır. Bediş'in de bir numaralı kankasıdır. Birçok erkeğin canını yakmıştır. Habire sevgili değiştirir. O da perukla oynayarak Yonca Evcimik'in haklı direnişinde yanında yoldaşı olmuştur. Güzel mi değil mi o değişir ama çok tatlıydı valla.

Cenk Torun "Oktay": Bediş'in yegane aşkıdır kendisi. O da Mükü'nün erkek versiyonudur. Sürekli karı peşinde koşan bir şerbetçidir. Küpeli falandır da. İki güzel söz söylediğiniz aman güler, sevmediği bir şey söylediğiniz zaman şaşırıp bön bön bakar. Ama olsun. O dönemki gençlik dizisi için fazla bile yakışıklı diyebiliriz Cenk Torun için. Her mahallede rastlayamayacağınız bir tiptir.

Mefaret Hanım "Ayten Erman": Ek bilgi vererek başlayalım. Kendisi çok sevgili Ayşen Gruda'nın ablasıdır sevimsizler. Nasıl da tatlı bir kadındır çok severim. Abla kardeş bu kadar mı güzel olunur be? Dizide süslü bir kokana rolündedir. En hakkıyla oynayanların başında geliyor. Necmi Dede'yi muhtelif zamanlarda güzel sopalamıştır. Nazlandığı zaman tam bir Afrodit'tir. Afrodittir lan oradan!
Ayten Uncuoğlu "Nazime Hanım": Yine değerli oyunculardan biri gördüğünüz gibi. Eski dizilerin güzel tarafı da budur esasında. Şimdiki abuk subuk insanların dizilerde oynamasını geçtim, hep böyle güzel ve değerli insanlar vardı eski dizilerimizde. Kendisini Bedişlerin okulunun SS Subayı Müdüresi olarak görüyoruz.

Gökhan Mete "Koç": Dizideki adı Mustafa'da olsa genelde biz pek duyamıyoruz onu. Malum çocuklar "koç" diye sevdiler onu. Babacan tavırları ile biz de öyle sevdik. Ama jenerikte keşke top sektirmeseydi...

Sonay Aydın "Banu": Hikayenin en çok tutan karakterlerinden biridir. Sevgili Sonay Aydın çirkinleşmek için elinden gelen her şeyi yapsa da gayet sevimli olarak kalmıştır hafızalarda. O da Savaş'a aşıktır. Annesi ve kız kardeşiyle birlikte yaşar. Muhteşem ses tonu ile diziye damga vurur.

Rıza Sönmez "Savaş": Okulun bilimadamıdır. Sürekli yeni icatlar yaparak kendini göstermeye uğraşır. Nerd diye tabir edebiliriz kendisini herkes daha rahat anlasın diye. İlk zamanlar Bediş'e ilgi duysa da daha sonraları tercihini Banu'dan yana kullanmıştır. Saçları çok güzeldir. O kadar güzeldir ki ben şu an burada tarif edemedim. Dimağımı tıkıyor saçları zira.

Gülçin Hatıhan "Zeynep": Bana göre dizideki en güzel bayan idi kendisi. Son derece hoş bir yüzü vardır. Kaygısızlar'da ekrana yapışır izlerdim o denli. Burada da en delikanlı hatunumuz. Motorcu manitası falan var. Sürekli sevgilisine "oğlum" diye hitap ediyor maalesef. İlerleyen bölümlerde bizi biraz üzmüştür ama neyse ki sonra toparlamıştır.

Selçun Sonat "Recep": İsim size biraz garp geldi mi? Selçun. Hmm. Ne ifade ediyor acaba? Şuraya bak göya gizem yapıyor lanet gelsin sıfatımın aldığı şekle şu anda. Durun ben şimdi anlatacağım sevimsizler. Kendisi çok sevgili Selma Sonat ve rahmetli Orçun Sonat'ın biricik oğlu oluyor. Ne güzel anne oğul aynı dizide oynamışlar. Selma'nın ilk hecesi ile Orçun'nun son hecesi birleşerek bu güzel ama dizide itici mi itici zengin çocuğu karşımıza çıkıyor. Bediş ve grubunu mütemadiyen gıcık etmiştir.

Zeynep Kaçar "Ayşegül": Banu ile birlikte dizinin en saftirik karakteridir. Ama hep geleceğe dair hayalleri vardır. Bir ara Oktay'a yürümüş, akabinde çelmeyi yeyip kendine gelmiştir.

Ahmet Özuğurlu "Durali": Kendisi Bedişlerin apartmanının uyanık kapıcısıdır. Sürekli sakallarını ovuşturup "Garışşşmaaa" şeklinde öz benliğinde kopan fırtınaları deklare eder. Kimi zaman işe yarar gibi gözükse de normalde kendi yoluna bakar.

Evet, işte böyle sevgili nostalji sever dostlarım. Bir döneme daha birlikte ışık tuttuk. Evet size FBI seviyesinde dosyalar, incelemeler veremedim belki ama samimi yıllara götürdüm sizi. Daha ne istiyorsunuz? İstemeyin zaten. Çok sıcak yapamam. Birdahaki yazıda buluşuncaya dek kendinize dikkat edin. Tatilinizin tadını çıkarın.

Hoşçakalın!



BONUS: KAPICI ABDÜL
Nereye lo?



14 Temmuz 2015 Salı

Elm Sokağı ve Freddy

Uzun bir aradan sonra merhaba dostlar!

Malum tatil başladı. Dolayısıyla biraz salmışım blogu. Kusura bakmayınız efenim. Gerçi baksanız ne olacak lan? Alt tarafı biz bizeyiz burada. Aramızda böyle şeylerin lafı mı olur? Tabi ki olmaz. Biliyorum şimdi kızgın kumlardan, serin sulara atlayan bir yunus balığı gibisiniz. Kimileriniz ise hala dertli gönüllere giren müren balığı olmaya devam ediyor belki de. Etmeyin. Siz de azıcık çıkın negatifliğinizden. Ananızdan negatif mi doğdunuz?

Bugün önemli bir konuya parmak basacağız. Cidden önemlidir. "Allah'a Karşı Gelen Adamın Ateşler İçerisindeki İbretlik Öyküsü" diye bir STV başlığı atmak isterdim fakat üzgünüm. Bununla idare etmek zorundasınız. Başlıktanda anlaşılacağı gibi bugün Freddy Krueger bizimle birlikte olacak. Freddy, annesi, babası ve 16 kız kardeşi ile Gaziosmanpaşa'da ufak bir gecekonduda yaşıyor.

Zamanında uğruna pek alışveriş yapılmış bir filmdir. Genelde ülkemizdeki arşivleri Kanal D ve Star TV'nin elinde bu kült korku filminin. Çok beyaz kutu Efes Pilsen aldırmış, oldukça Ruffles tüketimine neden olmuştur. Kimi ağabeylerimiz bu film ayağına ekmek yemişler, kimi ablalarımız ip atlayamaz olmuşlardır. Toplumumuzda son derece sevilen Freddy'i birazcık daha yakından tanıyalım ister misiniz sevimsizler? İstersiniz. Çünkü başka bir seçeneğiniz yok.

Merhaba canım. Nasılsın?
KÜLT KORKU FİLMLERİ KUŞAĞINDA BU GECE
Şimdi biraz işin "künye"sini size aktarmak isterim sevgili nostaljikler. Bu manikürü gelmiş, fotürlü ağabeyimiz aslında bir çizgi roman kahramanı olarak çıkıyor ortalığa. Bu türe meraklı insanların kullandığı "antagonist" tabiri vardır. Genellikle kurgusal dünyalar için kurgulanan bir terimdir. Fred emmi tam olarak bu gruba giriyor. Fotürüne (fedora) aldanıp kahvede tavla atıyor zannedenler çok büyük yanılgı içerisindeler. Bir kere bunu bilin, ondan sonra devam edelim. Zira kendisi son derece acımasız, kesip biçmekte bir o kadar usta bir seri katil. Ama neden böyle oldu? Niçin bu yolu seçti? Azzz sonra...

Şimdi arkadaşlar öncelikle şunu belirtmekte fayda görüyorum; Freddy Krueger bir Wes Craven yapımı. Yani bu spektaküler zihinden çıkmış. Dış görünüş olarak onu Ronnie James Dio pantolonunun dışında yeşil-kırmızı çizgili kazağı, şapkası ve uzun jiletlerden oluşan toynaklarıyla görüyoruz. Nur Yerlitaş'a bir sorun bakalım kuş kalkı... ölmüş mü kuş? Neyse. Elm Sokağı serisinin 9 filminde de gördük biz Freddy'i. O kadar çok gördük ki inanır mısınız bir enişte, bir dayı, bir amca gibi oldu. Bir öldü, bin doğdu. Her seferinde geri geldi. Şimdi biraz daha derinine iniyoruz konunun. Ama siz siz olun, sakın uyumayın...

Geceleri prime-time'dan sonra ülkemizde bol bol gösterildi kendisi. Kimi zaman ailecek izlendi, kimi zaman tek, kimi zamanda milleti yatırıp kumandanın sahibi olanların en büyük kankası oldu. Bir dipnot ekleyelim; Elm Sokağı dizi olarak da yayın hayatını bir müddet sürdürdü. Freddy belli olayları anlatırdı. Sanki Gerçek Kesit'i sunan Perihan Savaş gibi anlattığı için ben pek benimseyemedim. Hadi beni sallayın, millete de pek güzel gelmemiş ki fazla üstüne gidilmedi. En doğru kararı vermişler bu konuda tebrik etmek lazım.

Freddy Krueger kendi mahallesinde, yani Elm Sokağında gariban bir işçi gibi gözükse bile durum bundan çok farklıydı esasında. 20'den fazla çocuğu öldürdüğü düşünülüyordu. Öldürmüştü de. Ama mahkeme bunu ispatlayamadı ve Fred dayı serbest kaldı. Peki neden öldürdü o kadar çocuğu bu adam? Çünkü bir psikopattı. Hayır ne diyecektim başka yani? Mahkeme kararının çılgına döndürdüğü aileler Freddy'i yaşadığı kazan dairesinin içinde diri diri yaktılar. Çok da güzel yaptılar. Bu şekilde belki evlatlarının intikamını almış oldular kendilerince. Ama bilmiyorlardı ki asıl intikam yeminini Freddy etmişti. Yakılırken şöyle bağırdı: "SİZE BİR KAMYON YEMİN İÇERİM Kİ, BU ÖLÜM SİZİN SONUNUZUN BAŞLANGICI OLACAKTIR!". 
Çılgın Alevler Freddy'i Coşturuyor
BİR İKİ FREDDY SENİN İÇİN GELDİ...
Freddy Krueger ölümünden bir süre sonra mahalleye bir huzur salınmıştı. Kuşlar cıvıldıyor, insanlar kaynaşıyor, herkes poposuna papatya kaçmışcasına gülümsüyordu. Bu durum pek fazla sürmeyecekti. Çünkü kurbanların aileleri Freddy'i ateşe vererek fiziksel formunu belki dünya üzerinden temizlemeye başarmıştı. Ama ruhunu 3.boyuta göndermişlerdi. Freddy insanları uykularında, rüyalarında avlayan bir vengeful ghost haline dönüşmüştü. Kısacası göt kesmek adına ettiği yeminleri gerçekleştirmek için bundan daha iyi bir fırsat bulamayacaktı kendisine.

Geri dönüşünden sonra Freddy'i yanık derisiyle görüyoruz. Ciddi anlamda iğrenç bir görüntüsü olmakla beraber son derece akılda kalıcı ve başarılı bir modelleme olduğu konusunda lütfen hemfikir olalım. Karakter bütünüyle düşünüldüğü zaman bundan daha iyi bir illüstrasyon mümkün değil yapılamazdı diye düşünüyorum. Hele ki kurbanlarının ölmeden önceki son ifadelerini de derisi üzerinde gördüğümüz anlar vardır ki onlar tam ohalıktır. Sakar Şakir'in, Gardırop Fuat'ın şapkasına işediği andaki dehşetle eşdeğerdir benim için.

Bu muhteşem dengeyi tüm Elm Sokağı serisi boyunca gördük. Freddy'nin kahramanlarını uyudukları zaman kabuslarında avlayışı izleyiciye o kadar muhteşem bir şekilde verildi ki, serinin kült olması hiç sürpriz olmadı. Gerek kabuslardaki atmosfer, gerekse Freddy'e zaman zaman verilen apokaliptik hava film serisi ile harika harmanlandı. Çok çok daha güzel bir ayrıntı vardır ki, Freddy Krueger efsanesinin en temel taşıdır belki de.

Freddy, gelmeden önce uyarısını melek tasviri olan küçük kız çocukları ile yapardı. Bu küçük sevimli kız çocukları tertemiz kıyafetleri ile ip atlarlar ve biraz sonra ebenizinkini muhtelif açılardan göreceğinizin haberini şu şarkıyla verirlerdi:

1,2 Freddy is coming for you
3,4 Better lock your door
5,6 Get a crusifix
7,8 Better stay up late
9,10 Never sleep again...


Sıkıntı büyük.

Yazının sonuna gelirken şiddetle tavsiye ediyorum bu seriyi sizlere. Özellikle korku filmlerine gönül verip de Freddy'den bir haber olan adamın ben aklına kusarım. Kimse kusura bakmasın. 80'lerin ortalarından beridir hayatımızda olan ve tüm dünyanın en büyük korku klişelerinden biri olarak gördüğü bu nostaljik sapkının mutlaka en az bir filmini izlemelisiniz arkadaşlarım. Benim favorimi soracak olursanız eğer ben en çok dördüncü filmi seviyorum. Aklınızın bir köşesinde kalsın. Kendisini bu denli hakkıyla canlandırıp, hayat veren Robert Englund'a da bir ayağa kalkıp, ön ilikleyip selam verin. Artık ufaktan uzuyorum. Esen kalın, UYANIK OLUN!

Sevgiler.